15 Eylül 2014 Pazartesi

Eski Öyküler ve Elli Yıllık Bir Öykü: Devrilen Tren


ESKİ ÖYKÜLER


Eski öyküler devrilen bir trenle başlayacak. Pek uzun zaman önce, günün birinde İnternet denecek bir mucizeyle yazılanların anında dünyayla paylaşılabileceği günlerin yaşanacağının aklımın köşesinden bile geçmediği dönemlerde yazdığım öykülerden bazılarını paylaşmayı zaten düşünüyordum. Bu yıl Ankara İstanbul arasındaki hızlı trenin açılması ve Eylül ayında ilkokula başlayışımın ellinci yılının dolması ilk öykünün gelişini hızlandırdı.


Öykülerin ilki gerçekten biraz eski. Tam elli yıl önce eylül ayının ortasında okula başlamış bir çocuğun yazmayı öğrenir öğrenmez yazdığı ilk öykü. O güne dek başkalarından dinlediğim masalları artık benim de yazabilecek olmamdan büyük bir mutluluk duyduğumu hatırlıyorum. Yazıldığı biçimiyle bulabilmeyi, aktarabilmeyi çok isterdim. Ne yazık ki bu şansım yok. Gözlerimi kapayınca kimbilir nerede kalmış çizgili bir defterin koparılmış sayfalarından birine acemi bir yazının büyük, düzensiz harfleriyle yazılmış harfleri görüyorum. Ama okuyamıyorum. Ancak belleğimdeki silik izlerle bir benzerini o çocuğun gözünden bakmaya çalışarak yeniden yazmayı deneyebilirim. Kuşkusuz aynı ırmağa ikinci kez girilemez. Hele elli yıl sonra! Yine de o günlerin havasını, ulaştığı küçücük bilgi parçalarını büyük ödüller olarak gören yeni öğrencinin coşkusunu ve heyecanını, yalınlığını hatırlamaya çalıştım. Kolay değildi. Yapamadım.


Sonucu aşağıda okuyacaksınız. Önce biraz, tren adı verilen aracın büyülü dünyasından ve benim için anlamından söz edeyim.

....



Tren insanın öyküsüne buhar makinesiyle girdi. Bugünün kentlerine damgasını vuran, yarattığı çözümsüz trafik ve hava kirliliği sorunlarıyla anılan otomobilden çok daha önce. İnsan artık buharın gücünü arkasına alıp yorulmadan, arabalara koşulan atlar ve eşeklerle uğraşmadan, üstelik de epey hızlı bir aracın üzerinde keyif çatarak gidebiliyordu. Bu araçla tanışanlar:

"İnanılmaz bir hız bu, saatte tam yirmi beş kilometre hızla gidiyoruz" demişler.

Trenin yakın tarihteki bir başka önemli gelişmeyle de bir ilişkisi var. Sinema, izleyicileriyle ilk kez kameranın kendi üzerine gelen bir treni çektiği bir filmin gösteriminde buluşmuş. Ön sıralarda oturanlar korku içerisinde yerlerinden fırlayıp kaçmışlar.

Sonrasında insan yirminci yüzyılın hızıyla buluşmuş. Karada, denizde ve havada, trenlerle arabalar, gemilerle uçaklar sürekli hızlanmış. Demiryolundaki yirmi beş kilometrelik hız saatte iki yüz elli kilometreye çıkmış. Havada ve uzayda yeni boyutlar açılmış.

Çocukluk dönemimde fazla kullanmamış olsam da trenle tanışmam İstanbul'daki banliyö hatlarında oldu. Ama trenin benim için özel bir anlamı olmasının nedeni onlar değil. En iyi oyuncağımın rayları hazırlanıp kurulunca yayların gücü tükenene kadar dönerek beni mutlu eden bir lokomotif ve ardında üç vagonuyla bir tren olması.

Trenlerin büyülü dünyasının insan için ne denli önemli olduğu, edebiyat ve sinemada buldukları yerden ve yarattıkları etkilerden de anlaşılabilir. Trenler yalnızca romanların, öykülerin ve filmlerin hareketli atmosferi olmakla kalmamışlar, ana karakterlerden biri gibi toplumsal ve ekonomik gelişime bağlı yerlerini de almışlardır. Trenlerin bu etkilerinden söz eden kitaplar geçmişten geleceğe yaşanmış ve yaşanmakta olan değişimin izlerini taşımaktadırlar.


Tren en güvenli ulaşım araçlarından biri olarak bilinir. Buna karşın tren kazaları olmuştur ve olabilmektedir. 2004'te Pamukova'da devrilen "aceleyle hızlandırılmış tren" olayı bana çocukluk yıllarımın o ilk öyküsünü hatırlatmıştı. Kazanın 230 yolcudan 41’inin ölümüne, 80’inin yaralanmasına neden olduğunu, buna karşın sorumluların herhangi bir sorumluluk duyup üstlenmediğini duyunca gerçeğin oyunların o büyülü dünyasına göre ne kadar sert ve acımasız olduğunu bir kez daha anlamıştım.


Evet, eski öyküler devrilen bir trenin öyküsüyle başlıyor.

....

DEVRİLEN TREN


Sıcak bir yaz günüydü. Her yer yemyeşildi. Tepeden bakınca kıvrılarak aşağıya uzayan raylar parlıyordu.

Çevre kalabalıktı. İnsanlar bekleşiyordu.

Oynayan çocuklar trenin düdüğünü duyunca toplanıp ona bakmaya başladılar. Kısa sürede sevinçleri korkuya dönüştü. Dönüş yerine yaklaşırken yavaşlaması gereken tren hızlandıkça hızlanıyordu.

"Eyvah" diye haykırdı çocuklardan biri. "Devrilecek galiba!"

"Koşalım, koşalım" dedi bir diğeri. "Belki tutarız."

Büyük bir telaşla fırladılar. Bir an önce büyüklerin yanına varabilmek için tüm güçleriyle koştular.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder